BERCESTE VE İZAHI – 131–

BERCESTE VE İZAHI – 131–

​Berces­te Beyitler Işığında Hayat ve Sanatın Derûnî Bağlantıları
​Edebiyat, kalbin tercümanı, hikmetin aynası, hayatın zahirî ve derûnî hakikatlerinin tasviridir. Bu beyitler, bize sadece birer mısra değil, aynı zamanda derin düşünceler, ince duygular ve cihan şümul hakikatler sunmaktadır. Her biri kendi mevzuunda eşsiz bir ifadeye malik olan bu beyitleri, tasavvufî, edebî ve tarihî bir açıdan ele alarak, insana, hayata ve sanatın özüne dâir düşündürücü bir bakış açısı sunabiliriz.
​Koca Râgıb Paşa: “Sedd-i İskender” Hususunda Hayret
​Eger maksûd eserse mısra’-ı berceste kâfîdir
Aceb hayretdendeyım ben Sedd-i İskender husûsunda
(Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün)
Eger gaye eser vermekse seçkin bir mısra söylemek bu hususta yeterlidir. İskender’in seddi gibi uzun, büyük, ihtişamlı eserler yapılmasına hayret ediyorum.

​Bu mısralar, sanatın ve faziletin niceliği yerine niteliğini öne çıkaran bir tenkit ihtiva eder. Koca Râgıb Paşa, bir eserin kıymetini, onun hacmiyle değil, içindeki derin mana ve tesirle ölçüldüğünü vurguluyor. Hayatın özü, tabiatın cihan şümul sırları bazen bir mısrada, bazen bir kelimede, bazen de bir nefesteki sessizlikte saklıdır. Bir mısra-ı berceste, yani seçkin bir mısra, İskender’in aşılmaz denilen seddi gibi cüsseli eserlerden daha kalıcı ve tesirlidir. Bu, aynı zamanda sanatın enaniyetten âzâde, tevazu sahibi bir yapıya malik olması gerektiği hakikatini de ortaya koyar. İskender’in seddi, insan enaniyetinin zahirî bir göstergesi iken, Koca Râgıb Paşa’nın bu mısraı, o enaniyetin aslında ne kadar beyhude olduğunu, hakiki sanatın ne denli derûnî ve özlü olduğunu tasvir eder. Bu beyit, sanatkâra eserini uzun ve gösterişli yapmak yerine, kalbine hitap eden, vicdana dokunan özlü sözler söylemeyi tavsiye eder.

​Fatih Sultan Mehmed (Avnî): Avnî’nin Dergâhından Tahtlara Bakış
​Verseler mülk-i cihânın tâc u tahtı devletin
Avnî koyun terkin itmez başına sultân olup
(Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilâtün Fâ’ilün)
Ey sevgili! Bu cihan mülkünün tacını, saltanatını verseler bile Avnî senin mahallini terk edip de başına sultan olup gitmez.

​Bu beyitte, Fatih Sultan Mehmed’in devletli, cihan şümul duruşunun yanı sıra, enaniyetten arınmış, derûnî bir aşka olan sadakati ön plana çıkmaktadır. Cihanın mülküne sahip olan bir şahsiyetin, bu mülkü bir kenara bırakarak manevî bir sevdaya sadakatini beyan etmesi, enaniyetin terki ve asıl hayatın manevî varlıkta olduğu hikmetini gösterir. Zira devlet ve saltanat, zahirî ve gelip geçici iken, hakiki aşk ve maneviyat, baki kalacak olandır. Fatih, bu mısra ile hem bir sultan hem de bir derviş olabileceğini, taç ve tahtın ancak manevî faziletin bir vasıtası olabileceğini, asıl maksadın ise Hakk’a yakın olmak olduğunu tasvir etmiştir. Bu, bir hükümdarın dahi tahtından daha kıymetli bir “mahalli” olduğunu, yani kalbinin derinliklerindeki manevî makamın, dış kudretten üstün olduğunu isbat eder.

​Yenişehirli Avnî: Kaybolmakla Bulunan Kıymet
​Avnî o cevheriz ki bu sûk-ı fürûhta
Tâ zâyi’ olmayınca bilinmez ayarımız
(Mef’ûlü Fâ’ilâtü Mefâ’îlü Fâ’ilün)
Ey Avnî! Biz öyle bir cevhere, kıymete sahibiz ki alışveriş yapılan bu dünya pazarında zayi olup gözden kaybolmadıkça değerimiz bilinmez.

​Bu beyit, insanın kendi içindeki kıymetli cevheri bulması ve bu cevherin ancak fani dünya pazarının zahirî değerlerinden uzaklaşmakla anlaşılabileceği fikrini ortaya koyar. İnsan, kendi hakikatini, yani derûnî cevherini, ancak nefsini terk ettiğinde, fani arzuların zahirî pazarında zayi olduğunda idrak edebilir. Bu, tasavvuftaki “hiçlik” makamına bir atıftır. Bir cevherin kıymeti, ancak zahirî alıcılardan ve pazarın gürültüsünden uzaklaştığında, yani kendi özüne döndüğünde ortaya çıkar. Bu, “dünyada garip ve yolcu gibi ol” hikmetini destekler. Bu mısralar, insanın değerinin, toplumsal konum veya maddi kazanç gibi dış etkenlerle değil, derûnî bir tevazu ve iç bir yolculukla belirleneceğini ifade eder.

​Makale Özeti
​Bu makale, Osmanlı edebiyatının mümtaz şahsiyetinin beyitleri üzerinden, hayatın ve sanatın temel hakikatlerini ele almaktadır. Koca Râgıb Paşa’nın mısrası, sanatın nicelikten ziyade nitelikle değer bulduğunu ve özün, hacimden daha kıymetli olduğunu vurgular. Fatih Sultan Mehmed’in (Avnî) beyiti, zahirî kudretin, manevî aşka olan sadakatin yanında zayıf kaldığını ve asıl mülkün kalpte olduğunu beyan eder. Yenişehirli Avnî’nin mısraı, insanın kendi içindeki kıymetin, ancak fani dünyanın dış değerlerinden uzaklaşarak, yani zahirî olarak kaybolduğunda anlaşılabileceği hikmetini işler. Son olarak, Bâkî’nin beyiti, zahirî ve derûnî âlem arasındaki zıtlığı ortaya koyarak, gerçek mananın zahirî gözle değil, kalp gözüyle idrak edilebileceğini vurgular. Bu beyitler, genel olarak, asıl kıymetin ve hakikatin, dış ve fani olanın değil, derûnî ve baki olanın içinde bulunduğunu, sanatın, aşkın ve varoluşun özünün bu manevî yolculukta saklı olduğunu tasvir etmektedir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
25/10/2025

 

Loading

No ResponsesEkim 26th, 2025